28 Mart 2012

Kafamın Dik Yokuşu!



Yürümeyi biliyorum ama bazen koşarım, annemin kucağına yatarım beni hep sevsin isterim, düşene gülerim, barbunya yemezsem ağlarım, en sevdiğim yer evim, anlamak istemediğim şeyleri anlamam, istediğim şeyi parmakla gösteririm, kaşlarımı çatıp bi köşede ilgi beklerim, sevmediğim insanlara ‘aptal’ derim, en sevdiğim renk siyah.
İstersem çocuk da yapmam, kariyer de!...

Kafamın dik yokuşunu çıkmaktan yorulmayan bacaklarımla, farklı bi yol farklı bi yokuş keşfetmekten korkar gibi hep aynı dik yokuşu asfaltın her bir zerresini ezberlememe rağmen inatla çıkıyorum. Yoluma taş koyacak olan olursa o taşlarla kafasını yarıp sonra yine dik yokuşumla yüz göz oluyorum, hemde hiç vicdan azabı çekmeden..

Hem niye çekicekmişim ki!

Sen benim dik yokuşumu inatla ısrarla her defasında aynı kararlılıkla çıktığımı bile bile benim yoluma taşcıklar koymaya kalkarsan bende senin kafanı o taşcıklarla kanatır ve bundan hiçte pişmanlık duymam!

23 Mart 2012

Sormayın, Anlatmayın, Degetin!

Hiç kimse bayılmıyor dimi bu karşımızdaki insanın ‘anlat derdini derman oluyum balım, derman olamasam bile anlat canım sen, açılırsın’ ayaklarına! Hep bu iyi insan ayaklı egolarımızı tatmin etmek için rol kesen, ayak yapan kadrolu oyuncularız he!
Bana öyle geliyor ki insan kendi yaşamadıkça, kendi başına gelmedikçe sen anlaaat duuur teey! Hatta istersen ikide alaylı oyuncu kap yanına canlandırmalı olarak göstert et ne biliyim işte en iyi, en hoş nasıl anlatırım diye didin dur, boşunaa..! Sadece kendi başlarına ya gelirse diye korkarlar, bi düşünürler ve öylece cevap verir, yorum yaparlar. Ama yine de ‘iyi biriyim ben, bak nası dost canlısı, nası anlayışlı, dinleyişli insanım’ egolarıyla kanka olmak için seni kullanırlar. Düpedüz tatbikat bu! Senin yaptığında düpedüz günah çıkarma gibi bişe oluyor bu durumda.. Çünkü dinlemiyo hacı adam seniii! Ya da dinlese bile kendi başına gelmediği için anlayabilitesi çok düşük.

18 Mart 2012

Kızılcık Sopama Kuvvet; Canın Çıksın Uçan Halı!

Ne enteresan bi varoluşluk içinde, ne enteresan varlıklar olarak yaşıyoruz aslında farkında mısınız! Sürekli başımız önde evden işe işten eve gidiyoruz, okula gidiyoruz, ona şöyle buna böyle diyoruz, laf yetiştiriyoruz, üstüne bide ağzımızda söyleyemediğiniz laflar geveliyoruz, kafamızda korkular biriktiriyoruz, seviyoruz seviniyoruz çoğu zaman, hatta şansımız varsa aşık oluyoruz öyle yaşayıp gidiyoruz işte.. Peki karanlık bir boşluğun tam ortasında, sanki üzerine el feneri ile ışık tutulmuş gibi yarısı sürekli aydınlık olan ve aydınlık olma enteresanlığı yetmezmiş gibi bide sürekli dönen mavi bir topun üzerinde yaşadığımızın farkında mısınız! Saatte binaltıyüzyetmiş km hızla kendi etrafında dönen bir top! Bizim gibi delileri solda sıfır bırakacak bi artisliği kapsayan öyle ekstra deli işi bi devinim işte..
Artık nası bi gerekliliği varsa o mavi topun dönmeye, bende bunları düşünüp satırlara dökmeye gereksinim duydum. Yadırgamayın beni ha ‘bu deli yine ne işler peşinde, nereye bağlıycak konuyu kimbilir!’ demeyin, uyarmadı da demeyin. Çok pis konu bağlar, daldan dala maymunluklar yapar, kafa açar, ünlem çakarım, ruhunuz bile duyar valla :)
Neyse işte diyorum ki bu mavi topun üzerinde gezilip, görülmeyi bekleyen ne çok ülke, ne çok şehir, ne çok eyalet, ne çok kasaba, ne çok köy, ne çok sokak, mahalle, semt, kıyı, kenar, köşe.. ya işte ne geliyosa aklınıza onların hepsinden topyekün bi hayal demeti sunuyorum sizlere :) Çok severim ya belgesel izlemeyi, izleyince yine ‘hobaaaa kak gidelim be semaaa’ diye dellendi içimdeki turist ömer! ‘La otur şimdi oturduğun yere’ diye baskın çıktımda az olsun sindirdim garibimi. Neyse konumuz o değil sapmayalım lütfenceğzim.. 
Diyorum ki mesela Gabon Cumhuriyeti diye biyer varmış teee Afrika’nın batısında. Küçük nüfusu, natürel yaşam tarzları ve o hatunların giydiği rengarenk uçuşan kaçışan kıyafetleriyle beni benden aldı, götürdü attı Afrika’nın en huzurlu denilebilecek sorunsuz bölgelerinden birine.. Böyle canoncuumun objektifini burnuna dayayıp fotoğrafını çekmek isteyeceğim çocuklar gördüm, incecik kolları bacakları olan ama maşşallah kendinden önce giden göbeği olan, gülünce kendi renklerine ironik düşen bembeyaz dişli çocuklar..

8 Mart 2012

Böyle Hatun Varsa Hepimiz Erkek Olalım!!!

Ben erkek olsaydım diyorum, düşünüyorum, hayal kuruyorum!
Ben erkek olsaydım üfff varyaaaa :) en şukelasından daşş gibi bi hatun bulur sonra onun yollarında törpülerdim tırnaklarımı :) Hem çok güzel, hem çok akıllı, hem çok eğlenceli, hem çok becerikli, hem hem hem ımmm ne biliyim çok olurdu işte herşeyi. (dipnot: yazımı okuyan erkek birey ‘nerdeeeee öyle hatun teey!’ diye bi iç çektin sen şimdi farkettim ama dert etme alıcıları aç er yada geç bulacaksın o hatunu, hissediyorum ben! :) Çok anlayışlı, hoşgörülü filan olmasına gerek yok ben sevmem öyle insancıl özellikleri çok olan kişilikleri. Ananemi, babanemi  hatırlatıyo öyle insanlar bana çünkü :)
Neyse işte sonracıma kıskanç olurdu benim hatunum, hemde fazlasıyla. O beni kıskandıkça ben egomla kanka olurdum. Ee tabi kolay değil yani hem güzel, hem akıllı bi hatun tarafından kıskanılmak ve haliyle bende onu çok kıskanırdım hatta Muazzez Ersoy’u kolundan tutar hatunumun karşısına getirir ‘kıskanırım seni beeeeeeeyn, kıskanırım kendimdeeeeeeyn’ türküsünü çığırttırırdım. Kendim çığıramazdım heralde sesimde o kadar güzel olmayıversin canım, yağuşuhluluk neyime yetmiyo!
 Çok pratik zekalı bi hatun olacağından ben her dakka yanımda isterdim onu ve duyarlılığı, ince fikirli olması gibi özellikleride number one’ım olurdu vallah billah :) Öyle anam, bacım, çocuğum, sevgilim, yoldaşım, eşdaşım, gardaşım, dostum gibi tüm özellikleri içinde kapsayan bi hatun olmazdı bikere! Hem o ne öyle ya kampanya varmışta paket indirimi yapılmış gibi. Sevgilimse sevgilimdir ve ancak ileride eş olabilitesi vardır dahada ötesi yoktur. Hani madem ille hepsini kapsayacaksa bi gezegen keşfederiz orda iki başımıza yaşarız yani ama yo yo anında vazcaydım olmaz öyle ben özlerim anacım dostumu, gardaşımı, adaşımı filan.. Lafın özü içinde her türlü kişi zamirini barındıran hatun istemezdim erkek olaydım :)