27 Temmuz 2012

Hayatın Ergonomik Sesi; 'tınnn'


Bence hayat biraz daha ti’ye alınacak kronik bir vaka olabilir ve ben tenekeden bile olsa tüm kelebek ödüllerini almaya razıyken, tüm beni sevmeyen, çekemeyenlerin laflarını çiğneyip balon yapıp suratlarında patlatabilirim aman deyin hazzetmiyorsanız bana uzak, kime yakın olursanız olun, sesi veriyorum;
‘tınnnnnnnnnn!’
Koşar adım yürüyen, yürür gibi seksek oynayan çocuklara katılıp, hayatın dayattıkları hoşuma gitmediğinde oturup hüngür hüngür ağlamak yerine onlara kafa atıp basıp gitmek tercihimdir. Bazen neşemden, enerjimden, umursamazlığımdan bazen de inadımdan sinir bozucu biri olduğum doğrudur. Ama buna ironik bi şekilde kolayca gülüveren hem de karnımdan biyerlerden güldüğüm bi serkeşliğimde yok değil. Ne bileyim bilek güreşinde yalandan yenmiş bile olsam yine de en güçlünün ben olduğuma inandırabilirim bazen kendimi.
Bakın kusurlarımı da marifetlerimi de kendime saklamayıp yazıyorum ki bi o kadarda paylaşımcıyım. Çünkü hayattan basit sevgi dolu bi rutinden başka çokta bi beklentim yok. E sevgi ve mutlulukta paylaştıkça çoğalır, çoğaldıkça kendini insandan insana bulaştırır. Sevgi ve mutlulukta insanların dört bi yanını sarıp sarmalayınca bunun sonucu olarak otuziki, yirmisekiz, yirmibeş artık kaç tane varsa o kadar diş gösterileri başlar durur ve buda beni mutlu eder.
Gülümsemekte esnemek gibi bulaşıcı olmalı bence!
Ve dipnot olaraktan belirtmeliyim ki dişlerini göstermeden gülen insanları samimi bulmuyorum.
Ha birde aklıma gelmişken şu korkularımızdan ve fobilerimizden nefret ediyorum. Sevdiklerimizi kaybetme korkusu, yalnızlık korkusu, başarısızlık korkusu, hasta olurum korkusu, rezil olurum korkusu, ‘ya beğenmezse’ korkusu, gidemezsem gelemezsem korkusu..
Üff resmen bi korku ordusu!

Bu korkular biz farkında olmadan bizi iyotlayıp, fosforlayıp, egzosluyor aslında ya da tüm korkularımız, şikâyetlerimiz hayata âşık olmamak için. Onu kendi gözümüzde kusurlu kılıp sonra da ‘amaan bu hayatın nesine âşık olayım’ deyip şikâyet ve korkularımıza açık kapılar bırakmak için. Ama etrafımıza, doğaya, yiyip içtiklerimize, gezip gördüğümüz ve hatta göremediklerimize şöyle bi baksak, düşünsek; kusur bulmaya çalışmadan! Allah bilir neler kaçırıyoruz, kim bilir bir gün daha bittiğinde neler yapamamış, görememiş ve söyleyememiş oluyoruz. Yani hayata iştahı olmayanlar olarak bardağın yarısını zor ediyoruz belki de kuraklığımızla. Ama hayatta su olduğu sürece geçmeyecek bizim kuraklığımız!
Ya gelin en iyisi biz saçlarımızı kolay kolay süpürge etmeyelim, ruhumuzun sileceklerini çalıştıralım, kendimizi hayatla aynı hizaya getirelim, hayata karşı en sinir el şakasını yapalım; neşelenelim!
Biz insanları, doğayı, hayvanları yani hayatımızı sevmedikçe, kusurlarla, şikâyetlerle, korkularla dizayn ettikçe ruhlarımızda anti ergonomik bir hal alıyor zaten.
Boş verelim gitsin, hayat nasılsa hep ‘ismin eee halinde..’
Heh işte şimdi tabularınızı başınıza yıktım.
Ruhum gaz çıkarmış gibi hissediyorum!
Tabuları kırınca da içinden bir aroma çıkıyor ki sormayın gitsin.
Dipnot: Son gülen ben olayım diye şimdilik gülümsememi tutuyorum. Dişlerimde güzeldir ayrıca saydım tam 56 tane :) Hem son gülen olayım hem de hepinizi döveyim diye :)

   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder