24 Ocak 2013

Değil Senin, Değil Benim!


Bence ellerimiz kollarımız boş olursa hayatı kucaklayabiliriz. ‘Bu benim, bu da benim, aaa bu değil neden ama bu da benim olsun’ mantığı ile her şeyi sahiplenip, sahiplenemediğimiz şeylere göz dikip durup ha babam koşturursak hem elimiz kolumuz dolu olduğu halde üstüne hala yükler yüklemeye çalışır hem de elimiz kolumuz dolu olup durduğu için hayatı kucaklayamayız. Hem zaten 'bu benim, şu benim, o benim' deyip durduğumuz hiçbişey aslında gerçekten bizim değil ki. Bizim dediğimiz şeyleri ancak misafirliğe gittiğimizde üzerinde oturduğumuz kanepeyi bu benim diye iddia edebildiğimiz kadar sahipleniriz.
İnsanoğlu koşa oynaya avlanıp yiyip, ateş yakıp ısınıp, dere gördüğünde de susuzluğunu giderip yaşarken her şey yolundaymış. Karnını doyuruyormuş, ısınıyormuşta işte, susuzda değilmiş ama sonra ne yapmış etmiş buğdayı keşfetmiş. Öğütmüş yemiş, tohumlarını toplamış ve zeki ya insanoğlu sonunda da ekmiş biçmiş tarımı başlatmış. Tarım başlayınca arkasından yerleşik hayat, e ellerini kollarını doldurma çabasına giren insanoğlunun ‘burası benim’cilik kafası derken sınırlar..
E hep ekip biçip çalışıp ellerini kollarını dolduracak değil ya insanoğlu, kimisi de ‘aa burası ne güzel ekilmiş biçilmiş hazır oh burası benim olsun’ kafasına sahip olunca hop ardı sıra savaşlar. Savaş zaten başkasının olanı en kaba üslupla almak değil mi?
Ne gerek vardı o zaman sahiplenmeye. Ne güzel koşa oynaya avlanıp, ateş yakıp ısınıp, dere gördü mü susuzluğunu gideren insanoğlu vardı. Ne oldu da neden bu kadar açgözlü oldu. Her gördüğüne bu benim olmalı dedi. Elindekiyle yetinemedi. Nefsini eğitemedi. Ne oldu da insan öldürüp herhangi bir şey sahiplenmeyi marifet saydı. Kimden öğrendi ağaçları kesmeyi, doğayı kirletmeyi. Nasıl oldu da böylesine kıymet bilmez, bencil oldu. Sahi dünyanın kendisi için döndüğünü sanan insanlar yaşıyor mu hala.
İnsanoğlu dünya misafiri olduğunu unutalı çok olmuş yani. Bırakın misafirliğe gittiğinde oturduğu kanepenin kendisine ait olduğunu iddia ededursun. Ama bence ‘burası benim’cilik kafasını aşsın artık, savaşmasın ya da savaş adı altında insanlar ölmesin. Her şeyden öte temennim budur.
Ha bide boğazıma güvercin tıkasalar yine de barış derim ben.
Öyle duydum Cemal Süreya’dan da.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder