29 Ocak 2016

Varlığıma Sevgilerle!

Kadın olmak enteresan şey.
Öğretmenliğe başlamadan önce bilmezdim.
Etrafında çokça öğrencilerin var ve insan kendini kovanlar dolusu ballar içinde hissediyor. Aynı zamanda filler kadar suyla dolu, koala gibi sevdiği bir şeye sarılmış, dinozorları hatırlayacak kadar eskiye dayanan ve çiçek desenli bir elbiseye sığınmış bukalemun gibi hissediyor. Öğretmenlik harika şey. Neyse konumuz bu değil.
Kadın olmak deyince “zaten hep maskülen bir tiptim ben” repliğimi atıyorum içimden. Hatta şu ecnebilerin tomboy dedikleri tipten. Hiç ellerimi zarif bir şekilde çantalardan sarkıtamadım. 20’lerimde kendime havalı bir derinlik katayım diye üç beş sigara girişimim de olmadı mesela. Olanların da elinde patladığını gördüm. Herkesi Fransızlaştıran sigara, o yaşlardaki hatunların elinde tarlada çalışmaya 2 dakika ara vermiş hissi veriyordu.
Topuklu ayakkabıları hiç anlamıyorum, onlar benim hızımı kesiyorlar.
Üniversitede staj deneyimlerimiz sırasında resmi kıyafet konseptine uygun olsun diye giydiğim topuklu ayakkabılarımı gören bir arkadaşım ‘hareket edene kadar çok zarif görünüyorsun, kendini slow motion modunda tut bence’ yorumunu getirmişti.
Tüm bunların sebebini tabii ki biliyorum.
Şu koskoca ağzımdan yerli yersiz hapşırır gibi fırlayan gülümsemelerim! Bu da beni çocuklaştırıyor çünkü.
İşte böyleyim ben.
Kadınsı şeylere pek vakti olmayan, kendini zor tutan bir gülüşe sahip olan bir kız çocuğu. Kolayca gülüveren, hem de karnından bir yerden.
Hatta bazen neşemden, enerjimden sinir bozan, koşar adım yürüyen, yürür gibi seksek oynayan, sevmediği insanları sever gibi yapmayan, kusurlarını da marifetlerini de kendine saklamayan, basit sevgi dolu bir rutinden başka bir şey istemeyen bir çocuk…
İnsanların benden kadınsı şeyler beklemesi beni kendi gözümde sıkıcı yapıyor çünkü. Hem zaten biz kadın halimizle, kendi kablolarımızdan hangisini kesince patlamadığımızı bulabilmiş değiliz. Kırmızı mı, mavi mi, kırmızı mı, mavi mi… Bazen kırmızıyı kesince duruyor düzenek bazen maviyi. Bazen bakıyoruz o kablolar mavi ya da kırmızı değilmiş meğer yeşille bordoymuş. ‘Bunlar kimi kandırıyor’ diye isyanı başlatınca da ‘hah patladı’ oluyoruz. Sonra neden sıkıcıyız, neden kararsızız, neden konuşuyoruz, neden konuşmuyoruz falanlar filanlar…
Kadın olmak zor yani. Baya zor.
Neyse ki hayat benim uzun zaman çocuk kalmama yardım etti.
Yetişkinlerin üzerinde saatlerce kaç megabyte hafızası varsa uğruna feda ettikleri çoğu şey bana sıkıcı geldi hep.

İşimi buldum, öğreniyor ve öğretiyorum.
Öğretmek diğer işlere benzemiyor. Mesela büyümem, affedersiniz eşek kadar olmam gerekmiyor. Ya da bünyemden kadınsılık fışkırması da gerekmiyor.
Her yerimi ille de dizayn edip ruhumu anti ergonomik bir hale sokmam gerekmiyor. Bana kendi rengini kopyalamaya çalışan modanın fosforuna kapılmak zorunda da hissetmiyorum kendimi. Her şeye kafamı eğip bükerek, indirip kaldırarak değişik açılardan bakarak netlemeye çalışıyorum hayatı. Edam, endamım bozulur kaygısıyla duruşumu sabitlemek zorunda da hissetmiyorum.
Mesela makyaj yapmadığımda sorulan ‘hasta mısın?’ sorusuna verecek cevabım genelde ‘hayır, meraklı bir hayat heveslisiyim ve kendimi son derece vitaminli hissediyorum’ oluyor.
Kadın olmak ille de sürekli bir yerlerine bakım yapıp da bir yerleri şişik, bir yerinden patlak verip inmeyi bekleyen bir türün mensubu olmayı gerektirmiyor bence.
 Kadın olmanın en güzel yanlarından biri de matruşka olmaktır herhâlde. Düşünsenize içinde bir küçüğün var, sonra bir küçüğün daha. Ama gözümüze görünen en küçük olan aslında. Neyse kafamızı bunlarla karıştırmayalım. Matruşka olmadan anlayamayacağız nasılsa.
Şöyle bir 360 derece dönüyorum kendi etrafımda.
Evet, kafam karışık ama iyi bir karışıklık.
İçimde uyuyan onlarca çocuksu, kadınsı, erkeksi, bebeksi, yetişkin, bilen, bilmeyen, olgun, suskun, konuşkan, girişken, mutsuz,  neşeli Nur’ları nasıl uyandıracağımı düşünüyorum.
Hiçbirini kafese koymaya niyetim yok ama krallığı her zaman çocuksu olana veririm oy birliğiyle.
Çünkü hepsi birleşince ben oluyor ve tıpkı romanlardaki gibi: Hikâye tüm hızıyla devam ediyor.


Dipnot: Bence büyümek, eğlenceli birçok şeyden gurur duyarak uzaklaşmaktan başka bir şey değil. Sevgiler :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder