Kendimi öğrencilerime Adobe’nin A’sını, Microsoft’un M’sini öğretirken düşünüyorum da ne hoş, ne şaheser film kareleridir yaareppim bunlaarr!.. Birbirinden zeki öğrencilerimin iğne atsan yere düşmez biçiminde döktürdüğüm bilgileri hapur hupur kapışmaları geliyor gözlerimin önüne. Sonra da o minnacık zeka küpü öğrencilerimin her biri resmi geçit töreni yapıyorlar bi on yıl sonrasına zıplamış; doktorlar, mühendisler, sanatçılar, bilim adamları, avukatlar veeeee öğretmenler olmuşlar. ‘Ülen kızım sen ne harikasın, bak şu zeka küplerine hepsi senin sınıflarından geçti.. Hiç gücenme yıpranan ses tonuna, kırışan yüz hatlarına, aşınan parmak uçlarına..’ diyesim gelse diyee hayalin bini bir para iştee..
Ya sonra noluyo biliyo musunuz! Düşünce ordinatlarımın sağ üstüne soldan kapaklanmış, iğne, çuvaldız, şiş hatta bıçak ve hatta satır saplasan patlamayacak ebat ve nitelikte bir düşünce balonu daha beliriyor tepemde! Düşünce balonu dediysek öyle zırt diye beliren yazı karakterleriyle kendini metne dökmüş bir kapsama alanını içermiyor kendisi. Yine gayet film karesi tadında benim ‘Canon, Eos’ kelimelerini duymamla salgılanan mutluluk hormonlarıma böyle çikölataları basıp basıp geçip bööle tepeme tepeme kapaklanan bi baloncuk işte! Kendimi vahşi doğanın uysal ceylanlarını fotoğraflamak için bir ağacın dalında maymun gibi sallanırken görüyorum. Hatta pek sevdiğim öküz başlı antilopları yan profilden fotoğraflıycam diye öküzlerle baş ederken görüyorum kendimi, aslan krala ramak kala!