Bence hayat biraz daha ti’ye alınacak
kronik bir vaka olabilir ve ben tenekeden bile olsa tüm kelebek ödüllerini
almaya razıyken, tüm beni sevmeyen, çekemeyenlerin laflarını çiğneyip balon
yapıp suratlarında patlatabilirim aman deyin hazzetmiyorsanız bana uzak, kime
yakın olursanız olun, sesi veriyorum;
‘tınnnnnnnnnn!’
Koşar adım yürüyen, yürür gibi
seksek oynayan çocuklara katılıp, hayatın dayattıkları hoşuma gitmediğinde
oturup hüngür hüngür ağlamak yerine onlara kafa atıp basıp gitmek tercihimdir.
Bazen neşemden, enerjimden, umursamazlığımdan bazen de inadımdan sinir bozucu
biri olduğum doğrudur. Ama buna ironik bi şekilde kolayca gülüveren hem de
karnımdan biyerlerden güldüğüm bi serkeşliğimde yok değil. Ne bileyim bilek
güreşinde yalandan yenmiş bile olsam yine de en güçlünün ben olduğuma
inandırabilirim bazen kendimi.
Bakın kusurlarımı da marifetlerimi de kendime saklamayıp yazıyorum ki
bi o kadarda paylaşımcıyım. Çünkü hayattan basit sevgi dolu bi rutinden başka
çokta bi beklentim yok. E sevgi ve mutlulukta paylaştıkça çoğalır, çoğaldıkça
kendini insandan insana bulaştırır. Sevgi ve mutlulukta insanların dört bi
yanını sarıp sarmalayınca bunun sonucu olarak otuziki, yirmisekiz, yirmibeş
artık kaç tane varsa o kadar diş gösterileri başlar durur ve buda beni mutlu
eder.
Gülümsemekte esnemek gibi bulaşıcı olmalı bence!
Ve dipnot olaraktan belirtmeliyim ki dişlerini göstermeden gülen
insanları samimi bulmuyorum.
Ha birde aklıma gelmişken şu
korkularımızdan ve fobilerimizden nefret ediyorum. Sevdiklerimizi kaybetme
korkusu, yalnızlık korkusu, başarısızlık korkusu, hasta olurum korkusu, rezil
olurum korkusu, ‘ya beğenmezse’ korkusu, gidemezsem gelemezsem korkusu..
Üff resmen bi korku ordusu!