Yeryüzünde ve gökyüzünde güzel olmayan, göze hoş görünmeyen
tek bir kare gösterin bana!
Ama yaratılıştan gelen, insanların sonradan kirletip, bozup,
yok etmediği yerlere, doğal manzaralara bakın. Mesela şehirler arası yolculuk
yaparken dağların, bulutların, ağaçların, taşların, toprakların, kimi yerdeki
yeşilliklerin, kimi yerdeki sarı otların bile güzelliği beni öylesine
cezbediyor ki aşıp geçtiğim her kilometrede şükretmeye doyamıyorum. Havasında,
suyunda, doğasında bin bir çeşit canlısında bu kadar güzellik barındıran
dünyamızın nasıl olurda kıymetini bilmeyiz! Nasıl olurda böylesine güzel bi
dünyanın içinde var olduğumuz için şükretmeyiz!
Cevapları sorunun içinde olan sorular sormak huyumdandır
bakmayın siz bana. Elbette her canlının alıp verdiği her nefeste bile tüm
hücreleri ile binlerce kez şükrettiğini biliyorum. Ne hoş :)
Bir tren yolunun sağında kalan yemyeşil tarlanın, tren
yolunun solunda kalan sararmış otlara gülümsediğini görüyorum ve içimi kaplayan
huzura eşlik eden bulutların bembeyazlığı ile büyüklüğünü koruyuşu oluyor. Dağların
uçsuz bucaksızlığına bakıyorum, ne kadar aşılmaz olduklarını düşünüp bi yandan
da iç anadoludan karadenize sürüp giden yolculuğumu düşünüp aşılmazlıklara
gülümsüyorum.
Günün ilerleyen saatlerinde boynunu büken günebakan
çiçeklerinin masumiyeti gibi bi masumiyet taşıyor havadaki leylekler bile. Oysaki
tatile giderken yolda bana gözükmedikleri için kızmıştım onlara. ‘Leyleği
havada görürsen çok gezersin’ sözüne istinaden :)
Bu güzellikler, bu huzur anlata anlata bitmez, ben bitiremem
daha doğrusu. En gral araba gelse, yapabileceği son hızı yapsa yine de benim
yolculuk yaparken ki mutluluğumu sollayamaz. Bu da böyle biline! :)
şarkısı da bu olsun ki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder